Kamu ve özel sektörün çalışma saikleri oldukça farklıdır. Özel sektörde asla ve kat’a yapılmayacak bazı işler kamu kesiminde sıradan hale gelebilir. Özel sektörde işletmenin kapısından sokulmayacak birçok kişi kamuda vazgeçilmez hale gelebilmektedir. Bu yazımızda sistemi içten kemiren ve kokuşturan kamu yönetimindeki hastalıkları izah etmeye çalışacağız.
Niteliksiz yöneticilerin baştacı edilmesi
Kamudaki en temel sorunlardan birisi liyakatsiz atamalardır. Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının aldığını bu köşede yazıp duruyoruz. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmişti. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun’un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır. Herkesin ısrarla liyakat demesine rağmen bu ilkenin niçin bu kadar yerlerde süründüğünün analizinin yapılması gerekmektedir.
Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Maalesef bu tür yöneticilerin arttığını üzülerek gözlemliyoruz. İşte burada sorulması gereken en temel soru, atama yapılan kurum benim işletmem olsaydı hatıra binaen bu atamayı yapar mıydım? Yada böyle bir atama büyük holdinglerde olsaydı sonucu nasıl olurdu? Sorumluluk sahibi her kişinin sorgu günü gelmeden kendine bu soruyu sorması gerekiyor.
Doğruları söyleyen bürokratlar giderek azalıyor
Tepe yöneticilerindeki nitelik zafiyeti her geçen gün bürokrasi kazanını kaynatıyor. Zayıf idareciler genel olarak kendilerine rakip olamayacaklarla çalışma eğilimine giriyor ve niteliklileri harcama yöntemi geliştiriyorlar. Maalesef haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı çok zayıflamıştır. Bunlardan boşalan meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olmaktadırlar. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkmaktadır. İşi bilenler ve kısa vadeli çözümlerden ziyade uzun vadeli ve kalıcı çözümler getirmeye çalışanlar adeta takoz muamelesi görmektedirler. Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir idarecinin görevine veya idareciliğine son verilme şıkkı karşısında doğruları savunması giderek zorlaşmaktadır. Doğruları söyleyenler ve doğru çözüm üretmeye çalışanlar sürekli can sıkan adam oluyor ve “ne olursa yaparım abiciler” alan kazanıyor. Bir müddet sonrada suç ortağı çoğaldığı için bu tür kişilere dokunulamıyor.
Kamuda oturduğu koltuğa yük olanlar sorunu
Özel sektörde kalitesizliği kimse sırtında taşımaz. Çünkü, kalitesizlik ciddi bir yüktür ve eninde sonunda taşıyana ağır fatura yükler. Ancak, kamuda fatura 80 milyona çıktığı için kimse çok fazla farkına varmıyor. Peki bir atamadaki sorun nasıl anlaşılır? Eğer bir atama sonrasında atama yapılan kurumda çalışanların çoğunluğu biz bu adama işleri nasıl izah edeceğiz diye bir düşünceye giriyorsa bu atamada sıkıntı vardır.
Bu bağlamda kamuda yöneticilerin kolayca görevden alınması, onları itaatkâr hâle getirmektedir. Bu durum ise doğruyu yapma ve âdil davranma yerine dalkavukluk yapmayı tercih edilir kılmaktadır. Üst düzey yöneticiler, görevlerinden kolayca ve sıkça alınmamalıdır. Aynı hükümette bakan değişikliği dahi bazen köklü bürokrat değişimini beraberinde getirmektedir. Elbette liyakat özelinde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Ancak, konu benim bürokratım ya da onun bürokratına indirgenirse tecrübe ve birikim heba edilmiş olur. Oturduğu koltuğa yük olmayan ve koltuğa güç veren yöneticilerin değiştirilmesi uzun vadede ciddi sorunlar oluşturacaktır. Osmanlı’da uzun süre görev yapan vezirlerin başarılı icraatları unutulmamalıdır. Buradan her bakanı idare etmeyi başaranlarla yaptığı işlerle kurumları şaha kaldıranlar birbirine karıştırılmamalıdır.
FETÖ’nün kamuya zerkettiği rüşvet ve benzeri yöntemlerin yaygınlaşması
Yıllar önce hazırlanan raporların üzerinde durduğu önemli bir bozulma nedeni de rüşvetin kamu yönetiminde yaygınlaşmasıdır. Hz. Peygamber’in (S.A.V.); “Rüşvet alan da, veren de cehennemdedir” sözleri rüşvetin lanetlendiğini göstermektedir. Bu çerçevede rüşvet vb. kamusal hastalıklar dün sorundu, bugün de sorun, yarın da sorun olacaktır. Şuan kamu yönetiminin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Bu nedenle olaya çok yönlü bakmakta fayda vardır.
Yine yönetimde sıklıkla karşılaşılan bir diğer bozulma kaynağı ise irtikabdır. Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmeye sıklıkla karşılaşılabilmektedir.
Maalesef günümüzde rüşvetin ve irtikabın değişik versiyonları tedavülde yerini bulmaktadır. FETÖ bunu himmet adı altında yaygınlaştırmıştı. Bazı kamu görevlileri FETÖ yöntemini kullanarak bir şekilde irtibatlı oldukları dernek vb. kuruluşlara bağış yaptırarak işleri hızlandırmaktadır. Yine denetim elemanı, denetim yaptığı özel bir şirketi sıkıştırarak bu şirketin her türlü fedakarlığı gönüllü olarak yapmasını sağlayabilmektedir. Eğer bu iş bir de FETÖ yöntemiyle organize halde yapılıyorsa şirket her şeyini teslim eder hale gelebilmektedir. Bir şirketin her türlü mahrem bilgisine rahatça ulaşabilen bir denetim elemanının öğrendiği gizli bilgileri nasıl kullanacağını tahmin dahi edemezsiniz. Bu bağlamda mahrem bilgilerin “Himmet” adı altında paralel yapıya finans kaynağı olarak kullanıldığına sıklıkla şahit olunmaktadır. “Himmet” adı altında Paralel Yapı’nın kamu yönetimine zerkettiği modern irtikap ve rüşvet yöntemleri kolay bertaraf edilecek gibi görülmüyor.
İftiralar veya algı yönetimiyle başarılı yöneticilerin yıpratılması
Başarılı yöneticilerin isnat ve iftiralarla itibarsızlaştırılarak görevi bırakmak zorunda bırakılmasıdır. Bu yöntemi kamu yönetiminde “Paralel Yapı” belası sistematik hale getirmiştir. Bu yapı, örgütlenemediği kamu kurumlarında engel olarak gördükleri yöneticileri itibarsızlaştırarak bertaraf ettirmişlerdir.
Her geçen gün, bu yapının kamu yönetimine yaptığı kötülükler birer birer ortaya çıkmaktadır. Önce yönetici dinlemeye başlanıyor, bilahare de tespit edilen sıkıntıların bazı bölümleri kırpılarak basında ifşa edilmek suretiyle itibar suikastıyla görevi bıraktırılması sağlanıyordu ya da istediklerini yapar hale getiriliyordu. Şükür ki bu yönteme başvurmak bundan sonrası için oldukça zorlaşmıştır. Ancak, denenmeyeceği anlamı çıkarılmamalıdır.
Sonuç olarak bu hastalıkların hiçbirisinin bize yakışmadığını ifade ederek böyle geldi ama böyle gitmez diyor ve kamu kesimindeki hastalıkların tedavisi için ciddi adımlar atılmasının zamanının geldiğini belirtmek istiyoruz. En azından küçük bir hastalıkta dahi doktor seçiminde gösterdiğimiz titizliği yönetici seçiminde de göstermek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kimse uzman doktor varken pratisyen doktora gitmek istemez. Yoksa küçük bir hastalığa kanser teşhisi konularak kemoterapiye tabi tutulursunuz yada başlangıç seviyesindeki basit bir hastalığınız yanlış teşhis edildiği için ölümle karşı karşıya kalırsınız yada uzvunuzu kaybedersiniz.
Ahmet Ünlü
Yeni Şafak